27 Aralık 2009 Pazar

Kitap: Yiğit Özgür

Yiğit Özgür, gerçekten muhteşem karikatürler çiziyor. Tek bir karenin içine karmaşık olay örgüleri sığdırmasına özellikle hayranım. Hikaye bir şekilde başlıyor ve her replikte bambaşka bir hal alıyor, çizdiği o komik tiplerden biri de illa ki son noktayı koyuyor bomba final repliğiyle. Tüm bunların tek bir karikatür karesinde gerçekleşiyor olması beni etkileyen.

Neyse tavsiye verelim derken bol bol övdük kendisini. Kendisinin karikatürlerinden derlenmiş bir kitabı da var, Yiğit Özgür'ün çalışmalarını seven ancak bu kitaptan haberdar olmayanlara haber vermek istedim. Bilenler zaten kaçırmamıştır.

Konuya tamamen uzaksanız, karikatür dünyasına girmek için de muhteşem bir başlangıç! Tavsiye ederim...


26 Aralık 2009 Cumartesi

Kitap: Köygöçüren: Ölü Adamın Sandığı

Bekleyiş sona erdi! Köygöçüren'in son macerası "Ölü Adamın Sandığı", elektronik kitap formatında, ücretsiz olarak dağıtılıyor!

Hemen kendinize ait bir kopyasını indirerek, Köygöçüren'in maceralarına ortak olun. Kötü adamların popolarını tekmeleyin.

Bilgisayarınıza indirmek için tıklayın!

Albüm: The Civilian Project (Audioslave)

Gün geçmiyor ki hayat bize sürprizler yapmasın sayın okuyucular. Başlığı okuyan Audioslave hayranlarının "Haydaaa!" dediğini duyar gibiyim. Hayır, (ne yazık ki) Audioslave tekrar bir araya gelmedi, bu da yeni bir albüm değil. Tam aksine, 2001 yılında "Civilian" grup ismi altında ilk kaydettikleri demo albümünden bahsediyorum. Bu tür çalışmalar gerçekten çok güzel ve samimi oluyor.

Peki neler var bu Civilian projesinde? Grubun adını taşıyan ilk albümleri Audioslave'deki parçaların biraz daha farklı halleri var, özellikle Chris Cornell'in vokalinde çok belli oluyor ve "İyi ki üzerinde daha çok çalışıp, şarkıları son hallerine getirmişler" dedirtiyor. Öte yandan dinlerken farklı bir tat almanızı, farklı bir stüdyo kaydı dinliyormuş gibi hissetmenizi sağlıyor. "We Got The Better Bomb" isminde de hiç duyulmamış bir şarkıları var bu albümde. En azından ben duymamıştım, benim gibi duymamış olan Audioslave hayranlarına buradan duyurulur.

25 Aralık 2009 Cuma

Albüm: Every Man For Himself (Hoobastank)

Dün Gebze'de konaklamakta olduğum otel odasında, elimde hayal bir gitarla müziğe ritim tutarak dolandım durdum. Hayır, deli değilim, en azından psikolojik bir vaka olmaktan uzağım. Sadece yerimde durmama engel olacak nitelikte, kıpır kıpır şarkılarla dolu bu albümü bir kez daha dinledim, yine çok keyif aldım ve şimdi size bu albümden bahsetmek istiyorum.

Aslında "Every Man For Himself" Hoobastank grubunun son albümü değil, lakin bugüne kadar ortaya koydukları en şahane albüm olduğunu düşünüyorum (ve son albümlerini de o kadar iyi bulmadığımı itiraf ediyorum). Keyifli ritimler ve muhteşem melodilerle dolu "Every Man For Himself" albümünü, Rock ve Pop müziğe ucundan kıyısından bile ilgi duyan tüm insanlığa tavsiye ediyorum. İlaç niyetine.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Muhtelif: Ölü Adamın Sandığı

"Köygöçüren: Ölü Adamın Sandığı" isimli romanım nihayet bitti. Yakında muhtemelen internette e-kitap olarak sunacağım. Elbette ücretsiz olarak dağıtacağım, insanların "okumaya" teşvik edilmesi gerektiği bir ülkede buna mecburum. Tek istediğim, okurların çevrelerine kitaptan bahsederek manevi destek vermesi olacaktır. Muhtaç oldukları kudret de damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Dizi: FlashForward

Lost, yabancı dizi sektöründe yeni bir dönemin başlangıcı oldu diyebiliriz. Hala da ondan daha iddialı, daha ses getiren bir yapım görebilmiş değiliz. Lakin çok orijinal olmasalar da, güzelce kurgulanmış fikirler çıkıyor senaristlerden. FlashForward da bu fikirlerden birisi (Başka bir tanesi de Fringe, yine Lost'un yapımcılarından; dünyayı peşinden sürüklemese de keyifle izliyorum).

Flashforward; 6 Ekim 2009 günü, yeryüzündeki bütün insanların bayılarak 2 dakika 17 saniye boyunca, 6 ay sonraki geleceklerini görmelerini ve daha sonra uyanıp normal yaşantılarına dönmelerini anlatıyor. Lakin geri döndükleri yaşam artık ne kadar normaldir, bunu da siz düşünün.

Şu sıralar ara verdiler sanırım, o yüzden geç kalmış sayılmazsınız, yeni bir macera arıyorsanız ilk sezonun yayınlanmış on bölümü ile başlayabilirsiniz. Lost tayfasından birkaç ismin de bu dizide olduğunu da söylemeden geçmeyelim.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Müzik: Lacuna Coil

Bilgisayar oyunları, çocuk işi olmaktan çıkıp "koca adamların oynadığı" ürünler haline 2000'li yılların başında geldi. Oyunların sahip olduğu, filmlere taş çıkartan senaryolar ve yine radyoda dinleyeceğiniz sıradan şarkılara meydan okuyan özel şarkılar da bunun kanıtıydı. Guitar Hero oyunundan tanıyıp da, arada bir dinlemeye başladığım bir gruptan bahsetmek istiyorum.

Lacuna Coil yirmi yıldır varmış meğer, ben yeni duymuşum, olsun. "Neye benziyor bu" diyenler için, Evanescence gibi, Şebnem Ferah gibi diyorum (zaten ikisini de birbirine benzetmiyorlar mıydı).

Tavsiye parça olarak da, benim dinlemekten keyif aldıklarım olarak, "Our Truth" ve "To Live is To Hide" diyorum. Vokalist hanımın sesinin gönderdeki bayrak gibi dalgalanışını seviniz.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Dizi: CSI

Bugüne kadar bu efsaneden neden bahsetmemişim bilmiyorum. TRT'de bir dönem "Kanıt Peşinde" ismiyle yayınlanan, şu an onuncu sezonunu deviren CSI (Crime Scene Investigation) dizisinden bahsediyorum. Her bölümünde farklı bir vakanın işlendiği bu dizi, sizi aptallaştırmak yerine daha farklı düşünmeye iten nadir televizyon yapımlarından.

Diziyi bir dönem izlemiş olup da yandaki resmi görünce "Laurence Fishburne ne alaka?" diye soran arkadaşlara da, kadroda bazı değişiklikler olduğunu hatırlatmak isterim. Lakin ana karakterlerde yapılan değişikliklerin bile, kızarmış ekmek üzerine sürülen yağ gibi yedirildiği bu muhteşem yapımı, kriminolojiye biraz bile ilgi duyuyorsanız kaçırmayın. Yeni başlıyorsanız, izlenecek 200'den fazla bölüm sizi bekliyor...

7 Aralık 2009 Pazartesi

Film: Destere

Hamd olsun, ülke olarak parodilere çok yatkın bir zekamız var. Dünya üzerinde yaşanan herhangi bir olaya şahit olunca, "Ulan bizde olsa nasıl olurdu acaba?" diye üretmeye başlıyor, arkadaş sohbetlerinde dakikalarca bu fikirleri paylaşıyoruz.

Nitekim Destere de böyle bir fikrin ürünü olsa gerek. Parodi fikrini son derece severim açıkçası, çünkü sıfırdan bir dünya yaratmak yerine var olanın üzerine komedi yaparsınız ve böylece seyirci benimsemekte zorlanmaz, hatta zekice yapılmış göndermeler sayesinde kendini gülmekten yerde bulabilir.

Testere filminin parodisinin yapılmasını da uygunsuz bulmuyorum, zaten sağlam bir zeka ürünü olan bu filmin başka filmlere de ilham vermesi normaldir, ki yabancılar bizzat "Scary Movie" serisinde bunu yaptılar.

Eee, peki Destere ne iş? Seyrettim işte, zaman zaman güldüm. Türk sanat sinemasına hiçbir katkısı olmasa da, evde oyalanırken laf olsun diye veya yolculuk esnasında cep telefonundan izlenebilecek bir "çerez" film. Sonuçta bu tür filmlerin de bir sektörü var, insanın canı bazen "hafif" filmler izlemek isteyebiliyor.

Benim derdim bunların hiçbiriyle değil; "Yabancı gibi başlayıp, Türk gibi bitirmek" sözünün bir kez daha gerçek oluşu. Biraz daha derinlikli, ve (Allah aşkına) biraz daha iyi finali olan bir film olsaydı Destere, insanlar sinema salonlarını film esnasında terk etmek zorunda kalmazdı.

Yani olmak üzereymiş, olmamış be ya!

6 Aralık 2009 Pazar

Oyun: Borderlands

Diablo II'nin efsanevi karakter ve envanter çeşitliliği sistemini alın, Fallout 3'ün üzerine ekleyin. Aşağı yukarı elde edeceğiniz şeyi ben söyleyeyim: Borderlands.

Aslında bu oyun, etrafta dolaşıp düşmanları öldürerek seviye atlamaktan ibaret ama bağımlılık yapıyor. Bir de bu duruma, oyunun kendine has "cel-shaded" (Bunu Türkçe'ye çeviremem, çevirsem de daha çok anlamanıza yardımcı olmaz) grafikleri ve cl4p-tp (Claptrap) isimli, resimde gördüğünüz çılgın robotlarla bezenmiş mizah anlayışı eklenince, bu oyunu denemek farz oluyor. Deneyin!