Bir anda karar vererek, bir günde çekip kurgusunu yaptığımız yepyeni bir film ile karşınızdayım. Kaçırış. Bir kaçırma filmi. Siz de kaçıracaksınız.
Buyurun:
Bir anda karar vererek, bir günde çekip kurgusunu yaptığımız yepyeni bir film ile karşınızdayım. Kaçırış. Bir kaçırma filmi. Siz de kaçıracaksınız.
Buyurun:
Neymiş efendim, bir site varmış; insanlar gelip sana soru soruyormuş, sen de cevaplıyormuşsun. Şimdi de herkes kahin oldu, bir bu eksikti. Neyse, olmuş bir kere! Madem her şey tamam, ben de eksik olamam. Engin bilgi dağarcığımdan faydalanmak için formspring sayfama buyurunuz:
Blogger'da tepedeki "Sonraki Blog" ibaresini görmüşsünüzdür. Tıkladığınızda önünüze rastgele bir blog getiriyor. Sıkıntıdan onlarca blog inceledim ve daha çok sıkıldım. Herkes abuk subuk, sıkıcı ve uzun bloglar yazarken ben hafif ve keyifli yazılar sunuyorum size, kıymetimi bilin lütfen. Dilerseniz ne demek istediğimi, örnekli anlatımlarla biraz inceleyelim.
Kimi sağdan soldan arakladığı şiirlerle dolduruyor blogunu, kimi sadece kendi uzmanlık alanına giren ve başka kimsenin ilgisini çekmeyeceği mesleki bilgiler paylaşıyor. En çok dikkatimi çeken bir başka kitle de, kendi küçük çocuğunun ağzından blog yazıyor; gelişimini, ilk adımlarını falan anlatıyor (Sanki bahsi geçen şeyler başka milyonlarca çocuk tarafından yapılmıyormuş gibi).
İyi, güzel, hoş ama kim açıp okuyor? Zaten okuma aşkı ile yanıp tutuşan bir millet değiliz ki!
Kusura bakmayın ama kendimi beğenmek istiyorum bu noktada. Sevgili okuyucularım için hem her telden yazıyorum hem de kısa ve öz, lezzetli paragraflar sunuyorum. Oooh, mis. Dumanı üstünde.
Yiyin efendiler!
Geçenlerde cep telefonu satan dükkanlardan birine girdiğimde, tuhaf bir olayla karşılaştım. Dükkan sahibi ve onu tanıdığı belli olan bir müşterisi arasında tuhaf bir diyalog vardı. Müşteri sevgilisi (veya eşi) olan hanım için Nokia N97 alıyor. Zevk meselesi diyebilirsiniz belki ama durup düşünürseniz, piyasada tasarımı bayanlara yönelik bir sürü telefon bulunuyor.
Bunun bilincinde olduğunu tahmin ettiğim adam, Nokia N97 alıyor. N97 piyasadaki en işlevsel, en pahalı telefonlardan biri. Dükkan sahibine de "Bak beğenmezse geri getiririm ha!" diyor.
E oha!?
Law Abiding Citizen'ın üstüne bu filmi izlemiş olmam talihsizlik olsa gerek ama aksi durumda bile fikrim değişmezdi sanırım. Çünkü keyifli bütün sahneleri fragmanında yayınlanmış, hatta fragmanı kendinden daha eğlenceli filmlerden biri olmuş. Belki de Amerikan ordusu ve Dünya anlayışı hakkında bir mesaj veriyor olabilir, onu bilemem ama bunu yaparken eğlendirmeyi başaramıyor; muhteşem kadrosuna rağmen!
Absürt bir film olarak kabul edilebileceğinden bile şüpheliyim... Evet, kafayı taktım hatta öfkelendim, nasıl bu kadar boş bir film yapabildiniz yahu!!!
Mutedil Mecmua'nın 150. yazısı bu. Gittikçe genişleyen bir arşive sahip olmak güzel. Sık yazmadığımın farkındayım ama kaliteli bir içerik sunmaya çalışıyorum. Diğer blog sayfalarının çoğunda destan gibi uzayan yazılar görürsünüz, bunların çoğunun da sonunu getiremezsiniz. Çünkü herkes yazabilir ama herkes güzel yazamaz. O yüzden, kısa ve öz ancak keyifli içerik sunma konusunda çalışıyorum.
Birileri okuduğu sürece yazmaya devam edeceğim...
Resident Evil 5, iyi bir Resident Evil oyunu olmayabilir ama kesinlikle çok iyi bir oyun. Sadece bu cümleyle derdimi anlatabildiğimi düşünüyorum. Son üç gündür keyifle oynuyorum bu oyunu. Film izler gibi dalıp gitmenize sebep olan ara sahneler gerçekten takdiri hak ediyor. Görsel kaliteye gelince, yandaki görüntüyü bizzat oyundan aldığımı söylemem yeterlidir sanırım. Oynayın.
Bazen hiçbir amacım olmadan, sadece dolaşmak için dışarı çıkar ve sokaklarda gezinirim. Yakın çevremde bunu yapan fazla kimseye rastlamadığım için kendime özgü bir şey olduğunu düşünüyordum, ta ki Flâneur terimiyle tanışana kadar. Doğrudan çevirecek olursak Flâneur kelimesinin "gezgin" gibi bir karşılığı var ama altındaki mana daha derin, şehirde dolaşmayı bir deneyim haline getiren kişi anlamına geliyor.
Flâneur, bir yere yetişmek, bir işini görmek veya bir şey almak için değil; sadece gezmek ve şehrin sokaklarını yaşamak için yürüyor. Etrafındaki insanları ve onların etkileşimlerini inceliyor. Kapitalizmin insanlara dayattığı "acele" ve "tüketim" kavramlarına inat; ağır adımlarla, "şehri tecrübe ederek" geziyor.
Bu satırları okurken "Aaa, ben!" diyorsanız, siz de bir Flâneur'sunuz.
Youtube erişiminiz varsa (Böyle bir cümle kurduğuna utanıyor insan) buraya tıklayarak iyileştirilmiş görüntüleri görebilir, çocuklar gibi sevinebilirsiniz.
Çok daha önce yapmış olmam gereken bir şeyi şimdi yapıyorum. Olsun, geç sayılmaz. Hakiki Kesit filmimi izleyenler, o filmde çalan şarkıları sevmiş ve merak etmiş olabilirler. O şarkıları, bir derleme (Compilation) albümü olarak sizlere sunuyorum.
Aşağıdaki linklerden herhangi birine tıklayarak, albümü bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
http://rapidshare.com/files/332349667/hakiki_ost.zip
http://rapidshare.de/files/48964612/hakiki_ost.zip.html
Eh, şarkı listesini vermemek de olmaz:
01 - Audioslave - Doesn't Remind Me
02 - Paco De Lucia - Entre Dos Aguas
03 - Yuzuf Ziya Özkan - Fani
04 - Audioslave - Drown Me Slowly
05 - Chris Cornell - No Such Thing
06 - Erkin Koray - Cemile Kız
07 - 3 Doors Down - It's Not My Time
08 - Lisa Miskovsky - Still Alive
09 - Can Atilla - Ak Şemsettin'in Rüyası
10 - The Nightwatchman - The King of Hell
Hak ettiği ilgiyi görmediğine inandığım filmlerimden biridir Hakiki Kesit. Aslında bir gezi filmi, yani senaryosuz, oyuncusuz; her şey gerçek. Hala izlememişseniz buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.
Önümüzdeki haftalarda yeni bir geziye çıkmak ve Hakiki Kesit'in devamını getirmek istiyorum. Şimdilik detay yok ama bilin ki, istiyorsam yaparım.
İki gün önce Left 4 Dead isimli bilgisayar oyununu aldım. Aktivasyon için oyunun kutusundaki şifreyi yazdım ve "Duplicate Product Key" hatası ile karşılaştım. Yani ambalajlı ve güvenlik şeritli kutunun içindeki şifre, daha önce başkası tarafından kullanılmış! Oyunu aldığım mağazanın bu konuda yapabileceği bir şey yok haliyle. STEAM yetkilileri kendilerine yazdığım yazıya ne zaman karşılık verirler bilmiyorum.
Belki siz bu yazıyı okuduğunuz zaman olay çözülmüş olur ama emeğe duyulan 69 TL'lik saygım süistimal edilmiş durumda ki böyle bir şey asla olmamalıydı.
Efendim? "KORSANA HAYIR" mı? Duyamadım?
Bilgisayar ve konsol oyunlarını sevenlere güzel bir haberim var, Turkcell'in gnctrkcll kulübü üyelerine yaptığı kampanyada, kampanya etiketi taşıyan oyunlardan 1 tane alana 2 tanesi bedava! 3 oyun alıp en yüksek fiyat etiketli oyunun ücretini siz ödüyorsunuz, diğer iki tanesi bedavaya geliyor. Ben de bugün şahsen bizzat yararlandım bu kampanyadan. Duyurulur.
(Not: Kampanya koşulları ve kampanyanın geçerli olduğu mağazalar için gnctrkcll sitesini ziyaret edin ki beklenmedik bir durumla karşılaşınca bana sövmeyin.)
Sevgili Günlük. Ben bugü... Bir dakika, burası günlük değil blog! Lakin ben bu sefer kafama göre yazacağım. Müziğe taş devrinden beri ilgim var. Gitar çalmayı denedim ama nasır tutmamış, zarif parmaklarla olmuyor. "Neden klavyeli bir enstrüman çalmıyorum?" diye sordum kendime. Tabii öğrenmem de lazım, hiçbir şey bilmezken gidip 2.000 TL'ye piyano almanın anlamı yok.
Ben de gidip org aldım. Evet, bildiğiniz org. Evet, alışveriş sitelerinde oyuncak kategorisinde gösteriliyor. Olsun, bir yerden başlamak lazım. Eh, benim gibi "bir yerden başlamak" isteyenler için de bu üründen bahsedeyim bari. Piranha Acoustica Q; 61 tuşlu, led ekranlı, 100 ses tınılı ve ritimli; Titreşim, Nota Uzatma, Perde Değiştirme gibi bilumum özellikleriyle, 99 TL fiyatına.
Aslında bu bir film değil, yaklaşık iki saatlik bir gösteri. Bill Cosby, özellikle 80'li ve 90'lı yıllarda yaşayanların tanıdığı ve seyretmekten büyük keyif aldığı bir isim. Biz de millet olarak kendisini Cosby Show ile tanıdık. "Bill Cosby: Himself" ise biraz araştırma ile, biraz da şans eseri bulup izlediğim bir stand-up gösterisi. Özellikle aile ve evlilik hayatında yaşadıklarına dair anlattığı hikayeler muhteşem.
Tavsiye etmek istiyorum ama zor bulunuyor ve altyazısı falan yok... Olsun, yine de tavsiye ediyorum.