13 Şubat 2010 Cumartesi

Oyun: S.T.A.L.K.E.R. Call of Pripyat Keyfi

Birkaç gün boyunca yoğun bir şekilde oynayarak Call of Pripyat'ı bitirdim. Düşüncelerim yazmak istiyorum. Her şeyden önce belirtmeliyim, Çok keyif aldım. Aynı zamanda çok sövdüm. Evet, aniden korkutma yoluyla terbiyenizi bozma konusunda çok başarılı bir oyun. En çok da gerçekçi grafiklerini sevdim bu serinin. Oyunu bilmeyenlere yandaki resmin bir fotoğraf olmadığını belirtirim, bizzat oyundan aldığım bir görüntüdür. 

Oyun alanı aslında küçük sayılır ancak dolu dolu tasarlandığı için sıkıcı olmaktan çok uzak; ilk oyunda bir mekandan diğerine gitmek için aştığımız dere tepenin haddi hesabı yoktu. Pripyat sokaklarında gezmek güzel. Ayrıca kabaca üç büyük bölümden oluşan Call of Pripyat'ın oynanış süresi şaşırtıcı derecede uzun. Görevlerin çeşitliliği kesinlikle çok güzel oyalıyor insanı. Bir de bunun üstüne, finale gelmenize rağmen oyuna devam etme seçeneğiyle geride bıraktığınız tüm sırları keşfetme şansı eklenince, tadından yenmiyor.

Geriye kalan tüm küçük detaylar, oynayacak olanların keşfetmesine kalmış. Kabaca söylüyorum ki Call of Pripyat, hem ilk oyun olan Shadow of Chernobyl kadar derin ve keyifli, hem de Clear Sky kadar yenilikçi.

Serinin en sağlam oyunu olan Call of Pripyat'ı ayakta alkışlıyor, oturarak oynuyorum.

Hiç yorum yok: